25 Eylül 2009 Cuma

İNSANA GÜVEN GÖSTERMENİN YARARI

Adamın biri evimi ve beni bir pusuya düşürmeyi kurmuş. Kurnazlığı
kapıma önce yalnız gelip içeriye girmekte biraz telaş göstermek oldu.
Kendisini adından tanıdım; komşum ve az çok da benden yana olduğu
için ona güvensizlik gösteremezdim. Herkes gibi ona da kapımı
açtırdım. Bir de baktım adam korkular içinde, atı soluk soluğa, bitik
bir halde. Şu masalı anlattı bana: Bizden yarım fersah ötede, benim de
tanıdığım, kavgalı olduklarını bildiğim bir düşmanıyla karşılaşmış;
düşmanı dolu dizgin ardına düşmüş; gafil avlandığı ve yanında az
adamı olduğu için can havliyle benim kapıya dar atmış kendini;
adamlarını çok merak ediyormuş; ya ölmüş ya da yakalamışlarmış.
Ben saflıkla onu avutmak, güvenlendirek ve ferahlatmak için elimden
geleni yaptım. Az sonra, askerlerinden dördü beşi aynı surat ve aynı
telaşla içeri girmek istediler; ardından başkaları, daha başkaları sökün
etti; yirmi beş otuz kadar oldular; hepsi tepeden tırnağa silahlı ve
hepsi düşmanlarından kaçma numarası yapmakta idiler. Bu kadarı
bende kuşku uyandırmaya başladı. Ne zamanlarda yaşadığımızı,
benim evim ene kadar göz dikildiğini biliyordum ve tanıdıklarım
arasında böyle baskınlara uğramış olanlar vardı. Ne var ki, başladığım
nezaketi sonuna götürmemekte bir kazancım olmayacağı ve caymakla
bütün ipleri koparmış olacağımı düşünerek, her zamanki gibi, işi
oluruna, en doğal ve basit yoluna bırakıp hepsine kapımı açtırdım.
Doğrusu, ben aslında yaratılıştan güvensizliğe ve kuşkulara düşmeyen
bir insanımdır.

Bana kötülük edenleri dinlemeye, hoşgörmeye çalışırım. Ejderhalara
ve mucizelere nasıl inanmıyorsam, çok büyük tanıklar olmadıkça
insanlarda doğa dışı korkunç canavarlıklar olacağına inanmam. Ayrıca
ben kadere seve seve boyun eğebilir, kendimi onun kollarına
bırakabilirim. Böyle oluşumdan da bugüne dek zarardan çok yarar
gördüm. Kader hep benden daha akıllı davranıp benim çıkarımı
benden daha iyi sağladı. Yaşamımda başarılmış zor, ya da belki
akıllıca denebilecek birkaç eylem vardır. Bilin ki bunlarda benim
payım üçte bir, kaderin payıysa en az üçte ikidir. Bence
başarısızlıklarımız kadere yeterince güvenmemekten ve elimizde
olmayan bir gücü kendi davranışımıza bağlamaktan geliyor.

Dilediklerimize varamayışımız çok kez bundan ötürüdür. Kader
insan aklına, onun zararına olmak üzere verdiğimiz hakları kıskanıyor
ve biz ne kadar artırırsak o da o kadar azaltıyor bu hakları...

Uzatmayalım, o adamlar at üstünde evimin avlusunda beklediler.
Şefleri benimle içeri girmiş, adamlarından haber alır almaz gideceğini
söyleyerek atının ahıra götürülmesini istememişti. Giriştiği işi artık
avucuna almış durumdaydı; geri kalanı eyleme geçivermesiydi yalnız.
Sonradan çok kez anlatmışlar bana; çünkü bu yaptığını anlatmaktan
sakınmıyordu hiç. Yüzüm, davranışım, açık yürekliliğim kalleşliği
söküp atmış içinden. Adamları vereceği işaret için hep gözlerine bakıp
dururken o birden atına bindi ve onlar bu kazançlı durumunu nasıl tam
sonunda bırakmasına şaşadursunlar, çekti gitti. (Kitap 3, bölüm 12)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder